Lucy ve Jane, birbirlerinin kahkahalarını, sırlarını, hayallerini paylaştıkları, iki damla su gibi birbirlerine benzeyen iki kız kardeş gibiydiler. Los Angeles'ın kalbinde, küçük bir apartman dairesinde birlikte yaşıyor, aynı yatak odasını paylaşan, hayatlarının her anını birlikte geçiren iki yakın arkadaştılar. Ancak Jane’in, her zaman hayalini kurduğu büyük bir moda şirketinden beklenmedik bir terfi alması, bu kusursuz uyumu alt üst eder. Terfi, Jane’in Londra’ya taşınmasını gerektiriyordu; Lucy için ise, yeryüzünün sonunun gelmesi gibiydi. Jane’in gitmesiyle yüzleşmekten kaçınmak için Lucy, içinde yıllarca gizlediği, kendisini derinden rahatsız eden bir gerçeği itiraf etmeyi seçer: gizlice arkadaşının erkek arkadaşı olan Mark'a aşık olmuştur. Bu ani ve beklenmedik itiraf, Jane’in taşınma haberinin yarattığı yıkıcı etkiyi gölgede bırakır. Jane, hem Londra'daki yeni hayatına adapte olmanın zorluğuyla, hem de en yakın arkadaşının karmaşık duygularıyla boğuşmak zorunda kalırken, arkadaşlıklarının geleceği belirsiz bir karanlığa sürüklenir. İkisinin de birbirlerine olan bağlılığı sınanacak ve yıllarca süren dostlukları, beklenmedik bir aşk üçgeninin içinde zorlu bir sınavdan geçecektir.