Ogden Marsh, huzurlu sokakları ve dost canlısı sakinleriyle bilinen, göz alıcı bir Amerikan kasabasıydı. Ancak, olağanüstü bir sessizlik çöktü bir gün kasabaya. Telefonlar susmuş, radyo yayınlarını kesintiye uğramıştı. Şerif David Dutton ve hamile eşi Judy, ilk başta bunu bir elektrik kesintisinden ibaret sandılar. Ancak kısa sürede, sessizliğin ardında yatan dehşetin farkına vardılar. Komşuları, arkadaşları, tanıdıkları; şiddet içeren, kontrol edilemez saldırganlık patlamaları geçiren birer canavara dönüşmüştü. Başkalaşımın nedeni gizemliydi. İlk kurbanların cesetlerinde garip, morarmayan yaralar bulunmuştu. Yetkililerden gelen tek cevap, karantina ve sessizlikti. Yardım gelmeyecekti. David ve Judy, enfeksiyonun yayılım hızına şaşkınlıkla şahit olurken, bir grup hayatta kalmışla birlikte çaresiz bir mücadeleye giriştiler. Sığınak arayışları onları kasabanın karanlık köşelerine, unutulmuş yeraltı geçitlerine ve terk edilmiş madenlere sürükledi. Her adımda, hem enfekte olmuş komşularından, hem de yardım bahanesiyle onları kullanmaya çalışan şüpheli kişilerden kaçmak zorunda kaldılar. Judy'in hamileliği, bu zorlu mücadeleyi daha da tehlikeli ve yorucu hale getiriyordu. David, şeriflik görevinin sorumluluğuyla ve eşini koruma arzusuyla, insanlıklarının son damlasına kadar savaşmayı seçti. Ama gerçeği keşfetmek için gereken zamanda; salgının kaynağı olan, sızan toksik kimyasalın gerçekten ne olduğu ve arkasındaki gizli planı ortaya çıkarmak için mücadele etmesi gerekecekti. Hayatta kalmak için birleşen bu küçük grubun geleceği, Ogden Marsh'ın karanlık sırlarıyla iç içe geçmiş, umutsuz bir mücadeleydi.