Özgür, eski bir evin loş ve tozlu odasında yeni hayatına başlamaya çalışırken, çekmecenin dibinde unutulmuş bir cep telefonu bulur. Eski sahibi hakkında hiçbir şey bilmez; telefon, yaşamış olduğu hayatın silik bir hatırası gibidir. İlk günlerde telefona aldırış etmez, ta ki bilinmeyen bir numaradan gelen ürpertici bir çağrıya kadar. Telefonun ucundaki boğuk ses, Özgür'ün adını söyler; o an tüyleri diken diken olur. Tehditler başlar, soğuk ve hesaplanmış bir tonda. Özgür, korku ve şaşkınlık arasında kalırken, gizemli arayanın talimatlarına uymak zorunda kalacağını anlar. Oyun başlamıştır. İlk görev basit ama ürkütücü bir meydan okumadır: Özgür'ün gece boyunca eve, üç ayrı tanımadığı insanı davet etmesi gerekmektedir. Ve bu ziyaretçilerle, doğal afetlerle dolu bir gece geçirmeleri gerekmektedir. Her biri farklı kişiliklere sahip olan bu insanlar arasında Özgür kendini bir oyun tahtasının piyonu olarak hisseder. Aralarında neler olup bittiği belli değildir. Ancak olayların gerilim dolu bir şakadan ibaret olmadığını anlamış ve ölümcül bir tehlikenin ortasında olduğunu hissetmektedir. Her an artan tehditlerle boğuşurken, Özgür sadece bir şey düşünür: Bu kabustan nasıl kurtulacak? Gizemli arayanın kimliği ve amacı ne? Özgür, sadece kendi zekası ve cesaretiyle bu ölümcül oyundan kurtulabilir mi?